Ağırlaşan ekonomik koşullar nedeniyle, Türk Lirasının alım gücü her geçen gün daha da düşmektedir. Bu nedenle özellikle alacak sahipleri, borçların vadesinde ödenmemesi nedeniyle borç tahsil edilene kadar geçen süre içerisinde menfaat kaybına uğramaktadır. Vade tarihinden itibaren yasal faiz oranı ise kural olarak %9 ile sınırlandırıldığı için yasal faizin, paranın değer kaybını karşılayamadığı da açıktır.
Söz gelimi, 2021 yılı Haziran ayında vadesi gelen 10.000,00 TL’lik bir borç, 2022 yılı Haziran ayında tahsil edilirse, yasal faiz işletildiği takdirde yalnızca 10.900,00 TL talep edilebilecektir. Oysa Merkez Bankasının enflasyon hesaplayıcı sistemine göre, 2021 yılı Haziran ayındaki 10.000,00 TL’lik bir mal sepeti 2022 yılı Haziran ayında 17.861,84 TL ‘ye tekabül etmektedir.
İşte bu örnekte görülen paranın değer kaybı nedeniyle uğranılan zarar, munzam zarar davaları ile talep edilebilmektedir. Her ne kadar paranın değer kaybının talep edilmesi hukuk dünyası enstrümanlarıyla mümkün olsa da yeterli işlevselliğe sahip olup olmadığı hususu tartışmalıdır. Gerçekçi çözüm ise yasal faizi enflasyon oranlarına göre belirlemek yahut yaşanan enflasyonun yasal faiz oranının üzerine çıkmasını önlemekten geçer.
Paranın Değer Kaybı Nedeniyle Munzam Zarar Davası Şartları
Türk Borçlar Kanunu Madde 122/1 “ Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. “ ifadeleriyle munzam zararın yasal dayanağını oluşturur. Bu çerçevede aşkın zararın şartlarını şu şekilde sıralamak mümkündür:
1- Borçlunun Temerrüde Düşmekte Kusurlu Olması: Munzam zararın talep edilebilmesi için en temel şart, borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, borçlunun aşkın zararın doğmasında değil, temerrüde düşmekte kusurunun olmasının yeterli oluşudur. Örneğin 2012 tarihinde temerrüde düşen borçluya karşı açılan davanın 2020 yılında sonuçlandığı bir olayda, davalı munzam zarar talebi karşısında yargılamanın uzun sürmesini gerekçe göstererek borçtan kurtulamaz. Dolayısıyla borçlunun temerrüde düşmede kusurlu olması yeterlidir. Ayrıca borçlunun kusurlu olduğunun ispatı davacının üzerinde değildir. Davalı, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispatla yükümlüdür.
2- Zararın, Temerrüt Faizini Aşan Nitelikte Olması: Kanun lafzından da anlaşılacağı üzere, munzam zarar temerrüt faizini aşan zarar olarak nitelendirilir. Paranın değer kaybı nedeniyle doğan munzam zararlarda, enflasyon oranlarının ve diğer yatırım enstrümanlarının temerrüt faizi oranından daha fazla getiri sağlaması söz konusu ise munzam zararın oluştuğu söylenebilir.
3- Uygun Nedensellik Bağının Var Olması: Borçlunun temerrüde düşmesi ile munzam zarar arasında illiyet bağının varlığını, alacaklı ispatlamalıdır. Yazımızın devamında detaylıca açıklanacağı üzere, munzam zararın ve illiyet bağının ispatında katı somut ispat sisteminden vazgeçilerek, alacaklı lehine olan soyut ispat yöntemi benimsenmiştir.
4- Taleple Bağlılık: Talep olmaksızın munzam zararın tazminine hükmedilmesi mümkün değildir. Bu doğrultuda esas davada yahut ayrı bir dava açılarak munzam zararın talep edilmesi mümkündür.
Paranın Değer Kaybı Nedeniyle Munzam Zarar Davasında İspat Sorunu
Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesiyle düzenlenen aşkın (munzam) zarar, temerrüt faizini aşan bir zararın doğumu olarak tanımlanmıştır. TBK çerçevesinde munzam zararın talep edilebilmesi için en temel şart, borçlunun kusurudur. İspat yükü de borçlunun üzerindedir, zira kanun lafzıyla kusuru olmadığını ispatlamak doğrudan borçlu üzerine bırakılmıştır. Böylelikle, munzam zararın varlığını ve miktarını davacı, kusurlu olmadığını ise davalı ispatlamakla yükümlüdür.
Munzam zarar davalarında temel ispat sorunu, borçlunun kusuruna ilişkin olmayıp temerrüt faizini aşan munzam zararın varlığına ilişkindir. Munzam zararın ispatı hususunda yakın bir tarihe kadar somut ispat şartı aranmakta idi. Somut ispat, alacaklının temerrüt nedeniyle nasıl ve ne şekilde zarara uğradığını subjektif delillerle ortaya koyması gerekliliğine dayanır. Nitekim Yargıtay uygulaması ve öğreti, 90’lı yılların sonunda yaşanan enflasyon dönemlerinde dahi, munzam zarar davalarında şiddetli bir şekilde somut ispat yönteminin uygulanması gerektiğini savunmaktaydı.
Bu süreç sonucunda Anayasa Mahkemesi’nin 21.12.2017 tarihli 2014/2267 numaralı bireysel başvuru kararıyla birlikte, somut ispat sisteminin davacı üzerine ağır bir yük yüklediğine kanaat getirilerek, soyut ispat sistemine geçilmiştir. Böylelikle munzam zarar davacısının, enflasyon oranları, döviz ve altın kurları, mevduat faizleri, devlet tahvilleri ve diğer yatırım araçlarına dayanarak munzam zararı ispatlamasının önü açılmıştır. Nitekim Yargıtay 15. Hukuk Dairesi de 15.03.2021 tarihli kararıyla, anılan Anayasa Mahkemesi kararına atıf yapmak suretiyle somut ispat sisteminden vazgeçilmesi gerektiği görüşünü ortaya koymuştur. Yine bu doğrultuda farklı dairelerin benzer nitelikte pek çok kararı bulunmaktadır.
Her ne kadar hala çeşitli kararlarda somut ispat sistemine uyulması gerektiği ifade ediliyor da olsa Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı niteliği gereği, kararda ifade edildiği şekilde somut ispat sisteminden uzaklaşılması gerekmektedir.
Esas Davayla Birlikte Munzam Zarar Talebi İçin Karar Verilebilir Mi?
TBK-m.122/2 “Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” hükmüyle, esas davayla birlikte munzam zarar talebinin de yolunu açmıştır. Ancak burada her şeyden önce paranın değer kaybının hangi tarihlere göre belirleneceği hususu, henüz alacak tahsil edilmediği için belirsizdir. Dolayısıyla karar verilirken, her dava açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre karara bağlanır kuralı gereği, açıldığı anki aşkın zarar miktarının esas alınması sorunu ortaya çıkacaktır.
Her ne kadar hukuk sistemi, asıl dava ile birlikte munzam zararın talep edilmesine imkan verse de her iki talebin birlikte yürütülmesi munzam zararın karşılanması konusunda elverişli olmayacaktır.
İdari Yargıda Munzam Zarar Davası Açılabilir Mi?
İdarenin eylem ve işlemleri nedeniyle de bireylerin alacağına geç kavuşması neticesinde paranın değer kaybı, munzam zararın doğmasına sebebiyet verebilir. İdarenin özel hukuk tüzel kişisi gibi davranarak ortaya çıkardığı munzam zararların talep edilebilirliği konusunda duraksama yoktur. Zira bu halde uyuşmazlık özel hukuk hükümlerine göre çözülecektir.
Ancak idarenin kamu gücüne dayanarak gerçekleştirdiği idari işlemler nedeniyle de bireylerin munzam zarara uğraması söz konusu olabilir. Söz gelimi, idarenin hizmet kusuru nedeniyle sebebiyet verdiği zararı geç tazmin etmesi halinde doğan munzam zararın dava konusu edilip edilemeyeceği sorunu çözüme kavuşturulabilmiş değildir. Bu nedenle idari işlemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için İnsan Hakları Avrupa Mahkemesine başvuru yapılabileceği kabul edilmektedir.
Paranın Değer Kaybı Nedeniyle Munzam Zarar Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme
Munzam zarar davasında görevli ve yetkili mahkeme genel hükümlere göre belirlenecektir. Bu doğrultuda genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesinde, davalının yerleşim yerinde dava açılabilir.
Paranın Değer Kaybı Nedeniyle Munzam Zarar Davasında Zamanaşımı Süresi
Munzam zarar davalarında uygulanacak zamanaşımı süresi, genel nitelikte zamanaşımı süresi olan 10 yıldır. Zamanaşımı süresinin işlemeye başlayacağı an ise temerrüdün ortadan kalktığı, yani borcun sona erdiği tarihtir. Nitekim Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 23.01.2018 tarihli kararıyla bu hususu destekler.
Sonuç
Türk Lirasının alım gücünün her geçen gün düşmesi karşısında, yasal faiz bu alım gücünü koruma işlevine sahip değildir. Esasında temerrüt faizinin esas amacı paranın değer kaybını korumak da değildir. Aksine borçluyu temerrüde zorlamak, bir an önce borcu ödemeye teşvik etmek ve alacaklının da bu dönemde elde edeceği kazanımları bir nebze korumaya çalışmaktır. Oysa günümüze yasal faiz oranı, borçluyu borcunu ödemeye teşvik etmek şöyle dursun, borçlunun borcunu ödememeye teşvik etmektedir. Hal böyle olunca munzam zarar davalarının önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Paranın değer kaybı nedeniyle doğan munzam zararlar için açılan davalarda, 2017 yılına kadar somut ispat sistemi benimsenerek, alacaklıya ağır bir ispat külfeti yüklenmekteydi. Ancak bizce de yerinde ve hakkaniyete uygun Anayasa Mahkemesi kararıyla, bu sistemden vazgeçilerek, soyut ispatı sistemi benimsenmiş ve munzam zarar davalarına etkinlik kazandırılmıştır.
Av. Mücahit KAYNARCA
Mrh 2017 de Osman Gazi köprüsünde yapılan kamulaştırma da arsam kamulastirlimadi,nedeni ise Kocaeli belediyesi , karayolları ve bilişim vadisi nin yaptığı protokol gereği ,kime gitiysek diğer kurumun odiyecegini söylediler…bizde 2021 de dava açtık ve 1255000 TL kazandik ,02,05,2023 itibarıyla da kazandık ve Yargıtay a gitmedi…yene şuan karayolları Kocaeli büyükşehir odiyecek diye yazı yazdi bu kuruma…hala haber bekliyoruz…kesin karar tarihinde bile dolar 21 TL iken şuan 28 ,,,ve para pul oldu gitti…biz munzam davasi acabiliyormuyuz…veya buna benzer emsal var mi
Paranın değer kaybına ilişkin munzam zarar davaları uygulamada çok yeni bir dava türü olduğundan, her somut olay için titizlikle inceleme yapılması gerekmektedir.
Detaylı bilgi için iletişim kanallarımızdan bizlere ulaşabilirsiniz.
Merhabalar ben 2013 ve 2014 de iş kazasında parmak kayıpşarım oldu süre zarfında 2016 da iş mahkeme açtım sonuç olarak 2020 yılında toplam verilen karar da miktar 500 yüzbin verildi karar ama bölge sonrasın da yargıtay sonuç olarak 2023 ekim ayında elime geçen yine aynı para buna göre biz bu mahkeme açılıp sonuç kesin olarak iyi kazanç olur mu yasal faiz sadece yüzde 9 verdi yardımcı olursanız sevinirim kolay gelsin iyi çalışmalar
Mail yoluyla geri dönüş yapılmıştır. Detaylı bilgi için iletişim kanallarımızdan bizlere ulaşabilirsiniz.
Babam 2003 yılında iş kazası geçirdi.Maluliyet iş kazası davası açtık.Babam 2019 yılında vefat etti. Varisleri olarak davaya dahil olduk ve 2022 de dava lehimize sonuçlandı. Sonra tazminat davası açıldı. Bilirkişi 2003 ile 2019 yılları ücret tablosu hesabında 35000 TL tazminat hesapladı.Söz konusu tazminata munzam zarar davası açılabilir mi? tşkler.
2013 yılında 110 bin alacak davası açtım 2024 de sonuc landı alacağım 320 bin olarak icra dosyasına yatmış budurumda çok zarara uğrayan birisi olorak neyapmaliyim manzum davası açabilir mi yim
İyi günler ölumlü iş kazasından dolayı 2013 yılında iş kazası davam halen devam etmekteydi. 2024 yılında davam sonuçlandı. Bu dava için munzam davası açabilir miyim
27.04.2018 tarihinde ortak nitelik kaybı gerekçesiyle kamudaki görevimden el çektirildim. Danıştayın kararı ve bölge idari mahkemesi tarafından 24.04. 2024 tarihinde görevime iade edildim. 02.07.2024 tarihinde görevime tekrar başladım. Ve özlük haklarımın iadesi yapılacak. Bu durumda geçmiş aylara yönelik maaşlarımda çok ciddi değer kaybı var. Dava açabilir miyim.
2015 yılında yaklaşık fiyatı 50.000TL’lik aracımla kaza yaptım. Sigorta ödeme yapmadı ve dava açtım. dava 2024 yılında bitti ve kazandım. tazminat %9 temmerrüt faizi üzerinden hesaplanıyor. aracın bugün ki değeri bile 450-500 bin arasında olmasına karşın ben sanırım hurda parası da düştmüüş haliyle100 bin civarı tazminat alacağım. munzam zarar davası açabilir miyim?
2021 yılında *** ile olan mahkememiz istinafa taşındı ve 4 yıl oldu mahkeme 50 55 civarı bi ödemeye karar verdi. *** istinafa taşıdı ama bu miktar 2021 için iyi bi ödemeydi ama şimdi o zamanki paramız şimdi pul oldu biz bunun için paranın değer kaybı davası açabilir miyiz. Kazanma ihtimalimiz nedir ve kararın ne kadar üstünü alabiliriz.